Bilgilendirme Yusuf Bin Esbad

Cengiz06

T.C Onaylı
SMS Onaylı
Normal Üye
Katılım
19 Tem 2018
Mesajlar
223
Velîlerden, hadîs, fıkıh ve kırâat âlimi. Tebe-i tâbiînin büyüklerindendir. Nesebi, Yûsuf bin
Esbât bin Vâsıl eş-Şeybânî, el-Kûfî'dir. Künyesi Ebû Muhammed’dir. Haleb ile Antakya
arasında bir köyde doğdu. Antakya’da yaşadı. 810 (H.195) de vefât etti. 811’de vefât ettiği de
rivâyet edilmiştir.

Âmir bin Şüreyh, Süfyân-ı Sevrî, Yâsîn ez-Zeyyât gibi zâtlardan hadîs-i şerîf rivâyet etti.
Kendisinden; Ebü’l-Ahvas, Mahmûd bin Mûsâ, Müseyyib bin Vâhid ve Abdullah bin Habîb


el-Antakî gibi âlimler rivâyette bulundular. Hadîs-i şerîf ilminde sika, güvenilir bir zât olup,
zamânının en üstünlerindendir.

Haram ve şüphelilerden çok sakınır, çok ibâdet ederdi. Kendi hâlinde yaşar, hâlini belli
etmezdi. Kalbinde dünyâ sevgisine yer yoktu. Nefsinin isteklerine hiç uymaz, her an Allahü
teâlâyı hatırlardı. Helâlden lokma bulabilirse yer, bulamazsa sabrederdi. “Allahü teâlânın
rızâsının onda dokuzu helâl Rızıktadır.” buyururdu. Dokumacılık yaparak nafakasını temin
etmeye çalışırdı. Dünyâ malına ve lezzetlerine hiç iltifat etmezdi. Kırk sene müddetle iki
gömlekle idâre etti. Birini yıkar, diğerini giyerdi. Âhiretteki sonsuz nîmetleri terk edip de,
dünyânın geçici, yalancı ve aldatıcı zevklerini tercih edenlerin zavallılıklarını, gafletlerini ve
yakalandıkları bu hastalığın tehlikesini bildirmek için, hazret-i Ali’nin; “Dünyâ çöplük
gibidir. Kim ona tâlib olursa sıkıntılarına katlanmaya hazır olsun.” sözünü sık sık tekrâr
ederdi. Hastalandığında kendisinin haberi olmadan, sultanın doktorlarından birini çağırdılar.
Doktor muâyene edip gideceği zaman, Yûsuf bin Esbât oradakilere sordu: “Doktor muâyene
ettiği hastalardan, âdet olarak ne alır?” Onlar da; “Altın alır.” dediler. bir kese çıkardı ve;
“Bunu ona veriniz.” diyerek yanındakilere uzattı. Baktılar, kesenin içinde on beş altın var.
“Bu çok fazladır.” dediler. Bunun üzerine, “Olsun, ona verin. Böyle yapmaktaki maksadım,
fakirlerin, sultandan daha mürüvvetli olduğunu bildirmektir” buyurdu.

Huzeyfet-ül-Mer’aşî’ye yazdığı bir mektûbunda şöyle nasîhat etti: “Allah’tan korkup takvâ
üzere ol. Haramlardan sakın. Öğrendiğin ilimle amel et. Kendi hâlinle meşgûl olup, her an
Allahü teâlâyı hatırla, ama bu hâlini Allahü teâlâdan başka kimse bilmesin. Her canlının
mutlaka tadacağı ve kimsenin çâre bulamadığı ölüme şimdiden hazırlıklı ol. Çünkü ölüm
geldikten sonra artık âh etmekten, pişman olmakdan başka bir şey yoktur. Vesselâm.”

Yûsuf bin Esbât hazretlerine sordular: “Zühdün gâyesi nedir?” O da; “Sana ihsân olunan
nîmete şımarmamak, nasîb olmayan şeye de (niye nasîb olmadı) diye üzülmemektir.”
buyurdu. “Tevâzuun gâyesi nedir?” diye sordular. “Evinden çıktığın zaman karşılaştığın
herkesi kendinden üstün bilmendir” buyurdu.

Bir Gün etrafındaki gençlere; “Ey gençler! Fırsatı ganimet biliniz. Sizlere hastalık ve
ihtiyarlık gelmeden önce sıhhatinizin kıymetini biliniz. Allahü teâlânın ihsânı olan bu
zamanı, Allahü teâlâya ibâdette kullanın. Ben şimdi yaşlandım. Sıhhatim gitti. Onun için
namazımın rükû ve secdelerini âdâbına uygun yapamıyorum. Çünkü bunları tam yapabilmek
için uygun olan gençlik ve sıhhat, artık benden uzaklaştı. Namazının rükû ve secdelerini tam
yapıp bütün edeblerine riâyet eden kimselere imreniyor, onlar gibi olmak istiyorum.”

“Ben Kur’ân-ı kerîmin hükümlerine uygun amel edemediğim için çok korkuyorum. Hattâ
Kur’ân-ı kerîm okurken azâb âyetlerine gelince korkum o kadar artıyor ki, devam edecek
hâlim kalmıyor. Bu sebeple her Gün yetmiş kerre tövbe, istigfâr ediyorum” buyurdu.

Kendisine sordular ki: “Hemen ölmeyi arzu eder misin?” cevâbında; “Hayır daha yaşamak
isterim. Belki bir gün Günahlarıma çok pişman olmak ve sâlih ameller işleyip iyiler arasına
katılmak nasîb olur” buyurdu.

Buyurdu ki: “İnsanların medhetmelerine, çok övmelerine kavuşmak arzusundan çok sakının.
Zîrâ çok tehlikelidir. O, tam uçurumun kenarıdır. O, ateşle oynamaktır. Allah korusun bir an
gaflet, insanı ebedî saâdetinden mahrûm eder.”

“Az bir şekilde şüpheli şeylerden sakınmak, çok amel etmekten; az bir tevazû sâhibi olmak,
nefsin istemediği bir çok ibâdeti yapmakdan daha sevâbdır.”

“Zühdün esası, sıkıntılara katlanıp, şehvetleri terk etmek ve yenilen lokmanın helâlden
olmasına dikkat etmektir.”

“Güzel ahlâkın alâmetleri; arkadaşının söylediğine itiraz etmeyip, kabûl etmek. Kendine ve
herkese ve hattâ her mahlûka karşı merhametli ve insaflı olmak. Kimsenin aybını



araştırmamak. Başkasında bir kusur görünce, dalgınlıkla olmuştur istemiyerek yapmıştır
diyerek iyiye yormak. Kendisinden özür dileyenlerin özürlerini kabûl etmek. Başkalarından
gelen sıkıntı ve eziyetlere sabır ve tahammül etmek. Başkalarının kusurlarını araştırmak
yerine, kendi kusur ve kabahatlerini düşünüp araştırmak, düzeltmeye çalışmak. Büyük-küçük
herkese karşı edebli, tatlı dilli, güler yüzlü olmaktır.”

“Tövbenin doğru ve makbûl olmasının alâmetleri: Tekrar o Günahı işlemeye sebeb olabilecek
kimselerden uzak durmak. Lüzumsuz lâfları terk etmek. Allahü teâlâyı inkâr edenlerle
görüşmemek. Hayr ve sevap yapmak. İşlemiş olduğu Günahtan dolayı çok pişmân olup
yaptığı tövbeyi bozmamak. İşlediği Günahta kul hakkı varsa, hak sâhibine iâde etmek. Allahü
teâlâ için olmayan her şeyi kalbinden çıkarmaktır.”

“Sabırlı olmak isteyen kimse; öfkesini yenmeli, kalbinde Allahü teâlâdan başka bir şeye
yakınlığın olmaması için çalışmalı. bir musîbet veya sıkıntı geldiği zaman, inleyip
sızlamamalı. İbâdetleri “Güzel yapabiliyorum” düşüncesinden uzak olup, amellerini kusurlu
bilmeye devâm etmeli, farzları ve vâcibleri yapmakta tembellik yapmayıp, en güzel şekilde
yapmaya çalışmalı, yapılan bütün işlerin dîne uygun olmasına gayret etmeli ve önceden
yapılan hatâ ve zararları telâfi etmek için uğraşmalıdır.”

“Hayâ sâhibi olmanın alâmetlerinden bâzıları
şunlardır: Gönlü kırık ve mahzûn olarak Allahü
teâlâya kavuşacak, O’na hesab verecek olmanın büyüklüğünü düşünmelidir. Hiçbir zaman
düşünmeden konuşmamalı, sonunda mahcûb olacağı işleri yapmaktan çok sakınmalıdır.
Bütün âzâlarını, İslâmiyyete uygun olmayan her hâlden uzak tutmalıdır. Dünyâ gösterişini
terk etmeli, bunların yaldızlı, yalancı ve geçici zevkleri, Allahü teâlânın rızâsını unutup,
sonsuz saâdetden mahrum kalmağa sebeb olmamalıdır. Mezarlığı ve ölümü çok hatırlamalı,
ölümün bir gün mutlakâ kendisine de geleceğini hiç unutmamalıdır. Her an ölüme hazır
olmalıdır.”

Allahü teâlânın dostlarına şu üç şey verilmiştir. Bunlar halâvet (yumuşaklık ve tatlılık),
mehâbet (büyüklük, heybet) ve muhabbet (sevgi, iyilik, güzellik)tir.”

“Alçak gönüllü olmanın alâmetleri şunlardır: Söyleyen kim olursa olsun, hak sözü kabûl
etmek. Fakir, garib kimselere de yumuşaklıkla muâmele etmek. Rütbe itibâriyle küçük
olanlara şefkatli olmak. Kendisine karşı yapılan hatâ ve kusurlara tahammül edip,
öfkelenince sabretmek, her an Allahü teâlâyı hatırlamak. Zenginlere karşı vekarlı olmak.
Cenâb-ı Hak’tan gelen her şeye rızâ göstermektir.”

“Sâdık olmanın alâmetleri: Sözü ile kalbinden geçenlerin aynı olması. Söz verdiği gibi
hareket etmesi, işlerini Allahü teâlânın rızâsı için yapması. Dünyâya düşkün olmayıp,
makam, mevki peşinde koşmaması. Nefsin isteklerini yapmaması, mühim işleri hemen yapıp,
mühim olmayanları sonraya bırakması. Âhireti, dünyâya tercih etmesidir.”

“Öyle bir tevekkül sâhibi olmalıdır ki, Allahü teâlânın, kendisi için ezelde takdir ettiği
şeyden başka, başına hiçbir şeyin gelmeyeceğine gözüyle görür gibi inanmalıdır.”

Allahü teâlâya olan muhabbetin alâmetleri: Dünyâda Huzurlu olduğu halde, âhireti arzu
etmek. Sıhhatli olduğu halde ölümü istemek. Allahü teâlâyı çok anmak, bununla rahatlamak
ve bundan zevk almak. Cenâb-ı Hak’tan gelen dertleri ve belâları nîmet bilip, bunlara
sabretmek, sevinmektir.”

ONA AĞLIYORUM

Yûsuf bin Esbât hazretleri buyurdu ki: “Ben Allahü teâlâdan şu üç meziyete sâhib olmayı
istiyorum: 1) Vefât ederken hiç param olmasın, 2) Vefât ederken hiç borcum olmasın ve 3)
Vefât ederken kemiklerimde et kalmasın.” Ölüm hâlinde iken, kendisini ziyârete gelen


hazret-i Huzeyfe-i Mer’aşî, onu çok fazla ızdırap içinde göz yaşı döküp inliyor gördü.
Allahü teâlâya kavuşacaksın. Şimdi ağlayıp inlemek zamânı mıdır? Niçin kendini
üzüyorsun?” dedi. Bunu duyunca; “Ne yapayım. VAllahi ben bu zamana kadar yaptığım
ibâdetleri, tam bir ihlâsla yapabildiğimi zannetmiyor, ibâdetlerimin kabûl olup olmadığını da
bilemiyorum. Acaba hâlim ne olur? Ona ağlıyorum.” buyurdu. Hazret-i Huzeyfe, Yûsuf bin
Esbât hazretlerinin bu sözlerini işitince; “Şu sâlih zâta bakın ki amelindeki ihlâsından
korkuyor. O böyle söylerse bizim hâlimiz nasıl olur?” diyerek istigfâr etti.Vefâtı arzu ettiği
gibi oldu. Zayıfladığından derisi kemiğine yapışmış gibiydi.

ÖLÜME HAZIRLANIN!
Yûsuf bin Esbât var ki, Allah adamlarından,
Çok fazla korkuyordu, âhiret azâbından.
Haramlardan kaçmaya, ederdi fazla gayret,
Gece Gündüz Rabbine, yapardı çok ibâdet.
Nefsî arzularını, getirmezdi yerine,
Hiç iltifat etmezdi, dünyâ lezzetlerine.
Yalnız iki gömlekle, geçirmişti ömrünü,
Birini yıkasaydı, giyerdi öbürünü.
Derdi ki: "Âhiretin, sonsuz olan nîmeti,
Yanında, bu dünyânın hiç olur mu kıymeti?
Dünyâ çöplük gibidir, değmez talep etmeye,
İsteyen, derdini de, hazırlansın çekmeye."
Birine nasîhatte, buyurdu: "Kork Allah'tan,
Her Günahı ateş bil, hiç ayrılma takvâdan.
Herkesin tadacağı, çâre bulamadığı,
Ölüm için şimdiden, iyi yap hazırlığı
Aksi halde üzülür, eyvâh edersin, fakat,
O Gün sana kimseden, erişmez bir menfaat."
Bir Gün de nasîhatte, buyurdu ki: "Ey gençler,
Fırsatı nîmet bilin, bu ömür çabuk geçer.
Bir hastalık gelmeden, nîmet bilin sıhhati,
Çok yapın bu gençlikte, ibâdet ve tâati.
İstifâde edin ki, bugün gençliğinizden,
Zîrâ yarın o dahi, gidecek elinizden."
Derdi ki:"İyi insan, güler yüzlü olur hep,
Süslemiştir o kulu, tevâzu ve edep.
O, arkadaşlarına, aslâ etmez îtirâz,
Ve katiyyen kimsenin, aybını araştırmaz.
Bir kusur görse bile, derhal kapar gözünü,
Özür dileyenlerin, kabul eder özrünü.
Kendi kusurlarını, düşünür ince ince,
Bunların affı için, tövbe eder Gün Gece.
Öyle kaplamıştır ki, bu Günah derdi onu,

Düşünemez gayrinin, ayıp ve kusurunu.
O, devamlı bakarak, hatâ ve kusuruna,
Der ki: "Nasıl çıkarım, ben Hakk'ın huzûruna?"
"Allah korkusu ile, ağlar inler ve titrer,
Âhiret hesabını, o kendine dert eder.
Konuşmaktan ziyâde, susar o, daha fazla,
Sonu pişmanlık olan, işleri yapmaz aslâ
O, her bir âzâsını, korur Günah yapmaktan,
Zîrâ çok korkmaktadır, Cehennem'de yanmaktan.
Rabbinin rızâsına, uygun yapar her işi,
Çekinir fiyakadan, terk eder gösterişi.
Aldanmaz bu dünyânın, geçici zevklerine,
Zîrâ müştak olmuştur, cennet nîmetlerine.
Ölümü hatırından, çıkarmaz hiçbir zaman,
Ebedî yolculuğa, hazırlanır durmadan.
O, dünyâda yolcu ve garip kimse gibidir,
Bilir ki dünyâ fâni, âhiret ebedîdir.
Derdi ki: "Ne kadar çok, muhtaç isen Rabbine,
O kadar ibâdet ve kulluk yap kendisine.
Kudreti de ne kadar, çok ise seninkinden,
Sen dahi o kadar çok, kork titre kendisinden.
Ve Rabbin ne kadar çok, yakınsa sana şâyet,
Sen dahi o nisbette, kendisinden hayâ et."
1) Tezkiret-ül-Evliyâ; s.224

2) Hilyet-ül-Evliyâ; c.8, s.237

3) Tabakât-ül-Kübrâ; c.1, s.68

4) Tehzîb-üt-Tehzîb; c.11, s.407

5) İslâm Âlimleri Ansiklopedisi; c.3, s.43
 

Felak

SMS Onaylı
Normal Üye
Katılım
19 Mar 2019
Mesajlar
74
Allaha olan muhabbetin alameti, dünyada huzurlu olduğu halde, ahireti arzu
etmektir, Allah rahmet eylesin
 
KONUYU OKUYAN VEYA CEVAPLAYACAK OLANLARIN DİKKATİNE.!!!

Konu yada kaynaklarda mesaj yazma zorunluluğu yoktur.

Gereksiz,anlamsız mesajlar yazarak konuları kirletmemeye çalışalım.

DEĞERLİ ZİYARETÇİLERİMİZ Forumuzdan daha fazla faydalanmak için Lütfen ÜYE OLUN.

ÜYE OLMADAN FİKİR ALIŞ VERİŞİ YAPAMAZSINIZ.!

YENİ SİSTEMİMİZDE SMS ONAYI OLMAYAN ÜYELER FİKİR ALIŞVERİŞİNDE BULUNAMAYACAKLAR

Bir Konuşma Başlat
Selam! Whatsapp'ta sohbet etmek için aşağıdaki danışmanlarımızdan birini tıklayın
Danışmanlarımız genellikle birkaç dakika içinde yanıt verir.