Bilgilendirme Muhammed Bahauddin Nakşibendi

Cengiz06

T.C Onaylı
SMS Onaylı
Normal Üye
Katılım
19 Tem 2018
Mesajlar
223
Küçüklüğünde babası ile birlikte nakışçılık yaptığı için Nakşibend lâkabı ile meşhur oldu. Bâzı eserlerde, Nakşibend Hazretleri’nin hafî/gizli zikre uzun süre devam ettiği için kalbine “اَللّٰهُ” lâfzının nakşolunduğu ve bu yüzden Nakşibend (nakşedici) lâkabıyla anıldığı zikredilir.[2]
Nakşibend Hazretleri’nin doğumundan önce Baba Semâsî Hazretleri Kasr-ı Hinduvân’a çok gelip gider ve sohbetlerinde:
“–Yakında bu Kasr-ı Hinduvân, Kasr-ı Ârifân olacak!” buyururlarmış. (Salâhaddîn bin Mübârek el-Buhârî, Enîsü’t-Tâlibîn, s. 36)[3]
Şâh-ı Nakşibend Hazretleri o günlere dâir şöyle buyurmuşlardır:
“Allah Teâlâ’nın bana en büyük lûtuflarından biri, daha çocukluk günlerimde Semâsî Hazretleri’nin mübârek nazarlarıyla müşerref olmam ve onun beni mânevî evlâtlığa kabûl buyurmalarıdır.”[4]
“Semâsî g vefât edince, dedem beni Semerkand’a götürdü. Dedem, nerede gönül ehli bir derviş olduğunu duysa, hemen beni ona götürür ve benim hakkımda güzel nazarlarını esirgememeleri için âdeta yalvarırcasına ricâda bulunurdu. Onlar da bana iltifat buyururlardı.”[5]
Şâh-ı Nakşibend Hazretleri gençliğinde sık sık Buhâra’daki büyüklerin mübârek kabirlerini ziyaret ederdi. Yine böyle kabir ziyareti yaptığı bir gece, gittiği mezarların başındaki lâmbalarda yağın dolu olmasına rağmen fitili hareket ettirilmediği için ışığın zayıf olduğunu gördü. Oradan Mezâr-ı Mezdâhin’e gitti. Kıbleye dönük olarak otururken birden gaybet[6] hâline geçiverdi. Büyük bir tahtın üzerine yüzü peçeli bir zâtın oturmuş olduğunu, etrâfında da pek çok kişinin bulunduğunu müşâhede etti. O topluluk içinde Baba Semâsî Hazretleri’ni görünce bunların vefât eden Hak dostları olduğunu anladı. O Hak dostlarından biri Nakşibend Hazretleri’nin yanına gelip, tahtta oturan zâtın Abdülhâlık Gucdüvânî Hazretleri, yanındakilerin de halîfeleri olduğunu söyledi ve tek tek isimlerini saydı. Sıra Semâsî Hazretleri’ne gelince:
“–Sen onu hayattayken görmüştün. Senin şeyhindir ve sana, Ali Râmîtenî Hazretleri’ne âit bir külâh (bir emânet) vermişti!” dedi. Sonra o topluluk:
“–İyi dinle! Hâce Abdülhâlık Hazretleri sana seyr u sülûkte zarurî olan şeyleri telkîn edecek!” dediler.
Hâce Abdülhâlık Hazretleri yüzünden peçeyi kaldırdı ve tasavvufî terbiyenin başlangıcı, ortası ve sonu hakkında bilgiler verdi. Bu şekilde Gucdüvânî Hazretleri’nin rûhâniyetinden feyz ve bilgi aldığı için Nakşibend Hazretleri’ne Üveysî[7] denmekte ve onun gerçek mürşidi olarak kendisinden bir asır evvel yaşayan Abdülhâlık Gucdüvânî g kabûl edilmektedir.
Gucdüvânî Hazretleri’nin o anki sözlerinden bâzıları şunlardı:
“–O gördüğün lâmbalar sana bir işarettir. Sende bu yola karşı kâbiliyet var, ama kâbiliyet fitilinin hareket ettirilmesi lâzımdır ki meçhuller aydınlık olsun ve sırlar zuhûr etsin! Ayrıca kâbiliyet mûcibince amel-i sâlihler işlemek lâzımdır ki maksat hâsıl olsun!”
Daha sonra Hazret, üzerine basa basa şunları söyledi:
“Bütün hâllerde ayağı şerîat ve istikâmet caddesine koyarak yürümek, ilâhî emir ve nehiylere uymak lâzımdır. Amelde azîmeti tercih etmek ve Sünnet-i Seniyye’ye tâbî olmak îcâb eder. Ruhsat ve bid’atlerden ziyâdesiyle uzak durup, devamlı hadîs-i şerîfleri rehber edinmek ve her zaman Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz ve ashâbına âit haber ve nakilleri araştırıp öğrenmeye gayret etmek gerekir.”
Gucdüvânî Hazretleri’nin nasihatleri bitince, onun halîfeleri, Hâce Bahâüddîn’den evindeki Ali Râmîtenî Hazretleri’ne âit külâhı alıp Nesef’te bulunan Emîr Külâl Hazretleri’ne götürmesini istediler. Ayrıca müşâhede ettiği bu hâlin doğruluğuna alâmet olarak, yolda karşılaşacağı bâzı hâdiseleri haber verdiler. Sonra onu biraz sarstılar ve Hâce Bahâüddîn Hazretleri kendine geldi.[8]
Şâh-ı Nakşibend Hazretleri hemen yola çıkıp kendisine söylenenleri yerine getirdi. Emîr Külâl Hazretleri’nin hizmetinde bulunmakla müşerref oldu. Emîr Külâl Hazretleri, Nakşibend Hazretleri’ne zikir telkîn etti ve kelime-i tevhîd’e (nefy ü isbât zikrine) hafî/gizli olarak devam etmesini söyledi. Nakşibend Hazretleri, gaybet hâlindeyken Gucdüvânî Hazretleri’nden aldığı emir üzere azîmetle amel eder, cehrî zikir yapmazdı.[9] Bununla birlikte, cehrî zikir ve semâya da karşı çıkmazdı. Bu hususta:
“Biz bu işle iştigâl etmiyoruz, ama ona karşı da çıkmıyoruz!” buyururlardı.[10]
Şâh-ı Nakşibend Hazretleri, üstâdının her emrini derhâl ve büyük bir titizlikle yerine getirir, Cenâb-ı Hakk’ın bütün mahlûkâtına ihlâsla hizmet etmeyi canına minnet bilirdi.
İlk günlerdeki hâllerinden birini şöyle anlatır:
“Nerede bir şey konuşulsa hemen kulak kabartırdım. Eğer konuşulan sözler bu mânevî yola dâir ise şâd olurdum, başka bir şey konuşurlarsa ziyâdesiyle üzülüp mahzun olurdum.”[11]
Belli bir olgunluğa erdikten sonra, Emîr Külâl Hazretleri, oğlu Emîr Burhân’ın terbiyesini Nakşibend Hazretleri’ne havâle etmiş ve onun irşâda ehil olduğunu bizzat görmek istemişti.[12]
Nihâyetinde Nakşibend Hazretleri’nin mânen yüksek bir mertebeye ulaştığını ve onda daha fazla yükselme kâbiliyeti olduğunu gören Emîr Külâl Hazretleri bir gün:
“–Oğlum Bahâüddîn! Muhterem üstâdımın sizin hakkınızdaki tavsiyesini tam olarak yerine getirdim.” buyurdu. Sonra da sadrına işaret ederek sözlerine şöyle devam etti:
“–Sadrımda ne varsa size ilkā ettim. Artık rûhâniyet kuşunuz beşeriyet yumurtasından çıktı. Himmet kuşunuz yükseklerde uçmaktadır. Size izin veriyorum, her kimden rûhânî bir koku alırsanız onunla alâkadar olunuz ve himmetiniz îcâbı ondan istifâde etmeyi ihmâl etmeyiniz!”[13]
[1] Nâsıruddîn Buhârî, Tuhfetü’z-Zâirîn, s. 54; Sadriddin Selim Buhârî, Bahâüddin Nakşbend Yaki Yetti Pir, s. 13; a. mlf., Teberruk Ziyâretgâhlar, Taşkent 1993, s. 25.
[2] Şîrâzî, Tarâiku’l-Hakāik, II, 351.
[3] Enîsü’t-Tâlibîn isimli eserin müellifi olan Salâhaddîn bin Mübârek el-Buhârî, 785/1383 senesinde Alâüddîn Attâr Hazretleri’nin vâsıtasıyla Şâh-ı Nakşibend Hazretleri’ne intisâb etmiştir. Nakşibend Hazretleri, kendisi hayattayken böyle bir eserin te’lifine müsâade etmemiş, ancak vefatlarından sonra müellif istihâre yaparak mânevî bir işaretle bu eseri te’lif etmeye başlamıştır. Müellif, Şâh-ı Nakşibend Hazretleri’nin sohbetlerinden bizzat işittiği sözleri, üzerinde müşâhede ettiği hâlleri ve onun en yakın halîfe ve müridlerinin naklettiği haberleri derlemiştir. Bu sebeple Şâh-ı Nakşibend Hazretleri ile alâkalı ilk kaynaklardan bilgiler ihtivâ etmektedir. Bunun için de Reşahât ve Nefahât gibi meşhur tabakāt kitaplarının en mühim kaynaklarından biri olmuştur.
[4]Enîsü’t-Tâlibîn, s. 35.
[5]Enîsü’t-Tâlibîn, s. 37.
[6] Gaybet: Maddî âlemden kalben alâkayı kesip kendinden geçmek.
[7] Veysel Karanî diye bilinen Yemenli Üveys el-Karanî Hazretleri, Rasûlullah r Efendimiz’i göremediği hâlde O’nun rûhâniyetinden istifâde edip iltifât-ı nebevîlerine mazhar olmuştur. Bundan hareketle tasavvufta, bir mürşid-i kâmili zâhiren görmediği hâlde, mânevî âlemde onun rûhâniyet ve feyzinden istifâde eden kişiye “Üveysî”, bu usûle de “Üveysîlik” denilmiştir.
Ubeydullah Ahrâr Hazretleri şöyle buyurmuşlardır:
“İslâm’dan önce sâlih zâtlardan oluşan bir topluluk vardı. Bunlar dil vâsıtasını kullanmaksızın mânevî meclisler kurarak birbirleriyle halleşip sohbet ederlerdi. Onlara Bürhiyân denilirdi. Dîn-i Muhammedî’nin zuhûrundan itibâren, bu sıfatla muttasıf olanlara ise Üveysî denilmiştir.”
Bürhiyân, Bürh-i Esved Hazretleri’ne nisbet edilmektedir. Rivâyete göre Bürh Hazretleri, Mûsâ u zamanında, Hakk’ın dergâhında mahbûbiyet derecesine erişmiş siyâhî bir köle idi. İsrâiloğulları arasında, bu ümmet içindeki Veysel Karanî Hazretleri’nin bir benzeri idi. (Reşahât, s. 127)
[8]Enîsü’t-Tâlibîn, s. 41-42; Pârsâ, Kudsiyye, s. 8-10, 14; Ebû’l-Kâsım, er-Risâletü’l-Bahâiyye, vr. 13b-14b; Muhammed Bâkır, Makāmât, s. 11-12; Muhammed Kādî, Silsiletü’l-Ârifîn, vr. 43b-44b; Ali Asgar Mu‘îniyân, “Âyâ Hâce Bahâeddîn Muhammed-i Nakşbend-i Buhârî ez-Meczûbân-ı Sâlikest”, Gevher, II/8 (1353 hş./1974), s. 740-742.
[9] Enîsü’t-Tâlibîn, s. 43; Ebû’l-Kâsım, a.g.e, vr. 15a-b; Muhammed Bâkır, a.g.e, s. 14.
[10] Muhammed Bâkır, a.g.e, s. 41; Reşahât, s. 139.
[11] Enîsü’t-Tâlibîn, s. 53.
[12] Câmî, Nefahât, s. 387-388.
[13] Ebû’l-Kâsım, a.g.e, vr. 42a; Câmî, Nefahât, s. 387; Muhammed Bâkır, a.g.e, s. 34; Reşahât, s. 121-122.
kaynak:islamveihsan
 

Felak

SMS Onaylı
Normal Üye
Katılım
19 Mar 2019
Mesajlar
74
Allahın emirlerine uymak lâzımdır. Amelde azimeti tercih etmek ve Sünnet-i Seniyye’ye tabi olmak icap eder. Allah razı olsun
 
KONUYU OKUYAN VEYA CEVAPLAYACAK OLANLARIN DİKKATİNE.!!!

Konu yada kaynaklarda mesaj yazma zorunluluğu yoktur.

Gereksiz,anlamsız mesajlar yazarak konuları kirletmemeye çalışalım.

DEĞERLİ ZİYARETÇİLERİMİZ Forumuzdan daha fazla faydalanmak için Lütfen ÜYE OLUN.

ÜYE OLMADAN FİKİR ALIŞ VERİŞİ YAPAMAZSINIZ.!

YENİ SİSTEMİMİZDE SMS ONAYI OLMAYAN ÜYELER FİKİR ALIŞVERİŞİNDE BULUNAMAYACAKLAR

Bir Konuşma Başlat
Selam! Whatsapp'ta sohbet etmek için aşağıdaki danışmanlarımızdan birini tıklayın
Danışmanlarımız genellikle birkaç dakika içinde yanıt verir.