Bilgilendirme İbrahim Edhem Hazretleri (k.s)

turkistan

SMS Onaylı
Normal Üye
Katılım
19 Ağu 2018
Mesajlar
208
Künyesi, Ebû İshâk İbrâhîm b. Ethem b. Mansûr olan İbrahim bin Ethem Hazretleri, Horasan’ın Belh şehrinde dünyaya geldi. Anne ve babasının hac için Mekke’de bulunduğu sırada orada doğduğunu söyleyenler de vardır. Ailesi Arap kabilelerinden Benî İcl’e veya Temîm’e mensuptur.
Genç yaşta zühd yoluna girmeye karar verinceye kadar Horasan’da yaşadı. Memleketinden ayrılmadan önce birçok hizmetçisi bulunan zengin ve itibarlı bir ailenin çocuğuydu. Sahip olduğu bütün dünya nimetlerinden vazgeçip zühd yolunu seçmesiyle anılır oldu.

Belh Sultanı İbrahim Edhem, bir gece kuş tüyü yatakta yatarken, sarayın damından ayak sesleri işitti. Sinirlenmişti;
-Kim bu saatte o damdaki?.. Ne arıyorsun orada be adam? diye seslendi.
-Devemi kaybettim, onu arıyorum, diye cevap geldi.
Hükümdar, iyice kızmıştı:
-Behey şaşkın! Damda deve mi olur! diye haykırdı. Damdaki, dedi ki:
-Ey hükümdar! Damda deve aranmaz da, atlas yataklarda Cennet aranır mı?
Bu söz çok tesir etmişti... Sabah vezirleriyle görüşürken aklı fikri gece olan bu olayda idi...
Bu sırada bahçeden sesler gelmeye başladı. Pencereden bakınca, iri yarı bir gencin saray muhafızları ile tartıştığını gördü. Seslenerek onları içeri çağırdı. Delikanlıya ne istediğini sorunca;
-Ben hana girmek istiyorum, bunlar bırakmıyor, dedi.
-İyi ama burası han değil ki, saraydır, ben de padişahım dedi. Genç itiraz etti:
-Hayır burası bir han, dedi.
-Peki nasıl han oluyor?
-Senden önce burada kim vardı?
-Babam vardı.
-Ne oldu ona?
-Göçtü gitti.
-Ondan önce?
-Dedem vardı.
-Ona ne oldu?
-O da göçüp gitti.
-Peki, birinin konup birinin göçtüğü yere han denmez de ne denir?!.
Genç bunları söyleyip, çekip gitti...
Gece damdaki adamın sözleri ve şimdi de bu gencin sözleri hükümdarı düşüncelere sevk etmişti... Biraz ferahlamak istiyordu... Av elbiselerini giyinip, kırlara doğru sürdü atını... Bir ceylan gördü. Birkaç saat bununla uğraştı. Sonunda öyle bir yere sıkıştırdı ki, artık hayvanın kaçacağı yer kalmamıştı.
Kendi kendine;
-Beni çok yordun, şimdi ne yapacaksın, nasıl kurtulacaksın elimden? diye söylendi. O anda ceylan, Allahü teâlânın izniyle dile gelip;
-Başka işin yok mu? Ne istiyorsun benden, beni öldürmek için mi yaratıldın? Asıl vazifeni yapsana sen, dedi.
Hayretler içinde kalan İbrahim Edhem, okunu yayını atıp hemen tövbe etti. Sultanlığı da bıraktı, bir daha memleketine dönmedi. Gitti, İslam âlimlerine talebe oldu, senelerce ilimle uğraştı. Sonunda "İbrahim Edhem Hazretleri" oldu. Artık o bir "Gönül Sultanı"ydı...

İlim Yolculuğu Ve Nefsi Mücadelesi
İbrâhim bin Ethem gençlik çağında avlanırken iki defa, “Sen bunun için mi yaratıldın, bunu yapmakla mı emrolundun?” şeklinde gaipten bir ses duymuş, aynı sesi üçüncü defa atının sırtındaki eyerin kaşından da işitmesi üzerine bütün malını mülkünü terkedip zühd yoluna girmeye karar verdi. Abdullah bin Mübârek’in de aralarında bulunduğu altmış kadar ilim yolcusu gençle birlikte Mekke’ye doğru yola koyuldu.
Başlangıçta, sahip olduğu geniş imkânları geride bırakıp vatanından ayrılmak kendisine ağır gelmişse de bir daha geri dönmemek için nefsine karşı çetin bir mücadele verdi ve kararında sebat etmeyi başardı. Bu sıradaki ruh halini, “Birçok acı çektim, ancak vatanımdan ayrılmak kadar ağır geleni olmadı; nefsime karşı en şiddetli kavgayı vatan hasreti hususunda verdim” şeklinde dile getirirdi.
Şam’da Huzur Buldu
Horasan’dan ayrıldıktan sonra Şam, Irak, Hicaz ve Rum (Anadolu) bölgelerine seyahatler yapan İbrâhim Ethem, Sûr, Kayseri’ye (o zamanki Şam bölgesinin sahil şehri), Humus, Askalân, Beyrut, Basra, Kûfe, Mekke, Medine, Kudüs, İskenderiye, Trablus, Antakya, Tarsus, Maraş gibi şehirleri dolaşıp bostan bekçiliği, ırgatlık, değirmencilik gibi işler yaparak elinin emeğiyle geçinmeye çalıştı. Hayatının en az yirmi dört yılını geçirdiği Dımaşk’ta hemşehrisi Şakīk-i Belhî ile karşılaştığında ona memleketinde bulamadığı huzuru Şam beldelerinde bulduğunu söyledi.
Birgün Şakik Belhi ona sordu:
- Ey Şakik nasıl geçiniyorsun? Şakik Belhi cevap verdi:
- Bulunca yiyoruz, bulmayınca sabrediyoruz
İbrahim Edhem:
- Horasan'ın köpekleri de aynı şeyi yapıyorlar, bulunca yiyorlar, bulmayınca sabrediyorlar, diye karşılık verdi

Belhi sordu:
- Peki siz ne yapıyorsunuz?
- Biz bulunca dağıtıyoruz, bulmayınca sabrediyoruz.
Babasının Mirasından Hiçbir Şey Almadı
Mekke’de iken babasının vefat ettiğini haber alınca ülkesine giderek babasının vasiyeti üzerine malını gerekli yerlere dağıttıktan sonra kendi payını da diğer vârislere bırakıp tekrar Mekke’ye döndü. Belh’ten ayrılmadan önce evlenmiş, bu evlilikten bir oğlu olmuştu. Daha sonra hiç evlenmemiş, bununla birlikte evlenip çoluk çocuk sahibi olmanın kendi bulunduğu durumdan daha hayırlı olduğunu da açıkça ifade ederdi.
Hadis Rivayet Etmiştir
Tâbiîn ve tebeu’t-tâbiînden hadis rivayet eden İbrâhim Ethem’in bazı hadisleri mürsel olmakla birlikte kendisinin sika olduğu belirtilmektedir. Hadis toplama yolunu seçmediği için az hadis rivayet etti. Onun hadis toplama işine fazla rağbet etmemesinin çeşitli sebepleri var. Bunların başında, hadis toplamakla meşgul olurken ameli ihmal etme endişesinin geldiği söylenir.
“İLİMLE MEŞGUL OLURKEN İBADETLERİ İHMAL ETME”
Nitekim kendisine, “Dinini korumak için ibadetin yanı sıra ilmi de ihmal etme” diyen Ebû Hanîfe’ye, “Sen de ilminle amel etmeyi ve ibadetle meşgul olmayı ihmal etme” diye cevap verdiği rivayet edilir.
Süfyân es-Sevrî, İbrâhim Ethem’i hadis toplamadığı için tenkit etmeye kalkışınca ona, “Sen kendini ‘haddesenâ, haddesenâ’ ile meşhur ettin” diyerek karşılık vermesi hadis toplamaktan aynı zamanda riyâ korkusuyla kaçındığını gösterir.
Helal Kazanca Büyük Önem Verirdi
Helâl lokma yemeğe çok dikkat eder ve herkese de tavsiye buyururlardı. Bir gün kendisine falanca yerde bir genç var. Gece-gündüz ibâdet ediyor, kendinden geçiyor, dediler. Gencin yanına gidip üç gün misafir kaldı. Dikkat etti, söylediklerinden daha çok şeyler gördü. Kendinin soğuk, halsiz, habersiz, gencin ise, böyle uykusuz ve gayretli hâline şaşırıp kaldı. Genci, şeytan aldatmış mıdır, yoksa hâlis ve doğru mudur anlamak istiyordu. Yediğine dikkat etti. Lokması helâldan değildi. "Allahü ekber, bu hâlleri hep şeytandandır" deyip, genci evine da'vet etti. Kendi lokmalarından bir tane yedirince, gencin hâli değişip, o aşkı, o arzusu, o gayreti kalmadı. Genç, İbrâhîm'e sorup, "Bana ne yapdın?" deyince, "Lokmaların helâlden değildi. Yemek yerken, şeytan da midene giriyordu. O hâller, şeytandan oluyordu. Helâl yiyince şeytan giremedi. Asıl, doğru hâlin meydana çıktı" dedi.
İbrâhîm Bin Ethem Hazretlerinin Ahde Vefâsı Ve Cömertliği
İbrâhîm bin Ethem hazretlerinin ahde vefâsı (sözünde durması) ve cömertliği herkesi hayrete düşürürdü. Süheyl bin İbrâhîm diyor ki: "İbrâhîm bin Ethem'le bir müddet arkadaşlık etmiştim. Bir gün hastalandım. Acıktığımı anlıyarak yiyeceğini bana verdi. "Canım bir şey istedi" deyince, O, hayvanını sattı, parasını bana harcadı. Karşılaşınca: "Ey İbrâhîm, hayvanın nerede?" diye sordum. "Sattık" cevâbını verdi. "O halde şimdi neye bineceğim" dedim. O da, "Kardeşim sırtıma" dedi ve üç menzil beni sırtında taşıdı."
İbrâhîm bin Ethem Hazretlerinin Vefatı
Vefâtına yakın buyurdular ki: "Kırk yıl Mekke meyvesinden hiçbir şey yemedim, eğer sekerât-ül-mevt hâlinde (ölüm hâlinde) olmasaydım bunu söylemezdim. Çünkü, kazançları şüpheli olan askerlerden ba'zıları, Mekke topraklarından bir kısmını satın almış bulunuyorlardı. Yiyeceğim meyvelerin, bu kimselerin arazilerinde yetişebileceğini düşünerek yemedim."

Bir gün yatsı namazını kılıp uzun uzun duâ etti ve: "Yâ Rabbi! Bana müslüman olarak ölmeyi nasîb et! Sâlihler zümresine kat!" diye yalvardı. Sonra seccadesinin üstünde bir müddet oturup durdu. Tefekküre daldı. Tam o sırada, karşısına temiz kıyafetli, heybetli bir genç dikiliverdi. Yüzü ay gibi parlıyordu. Bembeyaz bir elbise giymişti. Çok güzel kokular sürmüştü. Gülümsüyordu. İbrâhîm bin Edhem hazretlerini bir şaşkınlık almıştı. Ona dönüp sordu: "Siz kimsiniz?" Gelen, "Ben melek-ül-mevtim. Ölüm vakti gelenlerin ruhunu kabz ederim." deyince, İbrâhîm bin Edhem hazretleri daha da şaşırdı. Seccadesinin ö-nüne dikilen bu güzel yüzlü genç, insan olamazdı. Sessiz sedasız gelmiş, karşısına nasıl dikilmişti? Şaşkınlığı devam ederken, hemen hatırladı... "Allah iyi kullarının ruhunu alması için Azrâil aleyhisselâmı, güzel sûretli bir genç şeklinde gönderecektir." Ölüm ânının geldiğini anladı. Buna çok sevinerek "Allahım sana sonsuz şükürler olsun" diye duâ etti. O esnada, kirâmenkâtibin melekleri de O'na göründüler. Yaptığı iyi işleri yazmışlar, O'na gösteriyorlardı. İkisi birden şöyle dediler: "Allahü teâlâ senin mükâfatını art-tırsın. Bizi, iyi kişilerin toplandığı sohbetlere götürdün. Câmilere götürdün. Güzel şeyler gördük, güzel şeyler işittik. İyi şeylerin yapıldığı yerlerde bizi bulundurdun." İbrâhîm bin Edhem hazretlerine, bu sözlerden sonra Cennet'teki yeri gösterildi. Azrâil aleyhisselâm emrindeki birçok melek ile beraber gelmişti. Onlar da İbrâhîm bin Edhem hazretlerinin çok sevdiği kokulardan sürünmüşlerdi. Kimi gül, kimi karanfil, kimi daha da güzel kokuların arasında ruhunu teslim aldılar.
 
KONUYU OKUYAN VEYA CEVAPLAYACAK OLANLARIN DİKKATİNE.!!!

Konu yada kaynaklarda mesaj yazma zorunluluğu yoktur.

Gereksiz,anlamsız mesajlar yazarak konuları kirletmemeye çalışalım.

DEĞERLİ ZİYARETÇİLERİMİZ Forumuzdan daha fazla faydalanmak için Lütfen ÜYE OLUN.

ÜYE OLMADAN FİKİR ALIŞ VERİŞİ YAPAMAZSINIZ.!

YENİ SİSTEMİMİZDE SMS ONAYI OLMAYAN ÜYELER FİKİR ALIŞVERİŞİNDE BULUNAMAYACAKLAR

Bir Konuşma Başlat
Selam! Whatsapp'ta sohbet etmek için aşağıdaki danışmanlarımızdan birini tıklayın
Danışmanlarımız genellikle birkaç dakika içinde yanıt verir.